Avrupa açısından bir kaos ortamı ufukta gibi gözüküyor. Ama tabiki herşeyiyle pesimist yaklaşmamak gerek.
Avrupa borç krizine ilişkin merak edilen soru ve cevaplarını sizler ile paylaştık.
AB borç krizi nasıl başladı? Altında yatan sebep ne?
2009 yılında Papandreou liderliğindeki yeni Yunanistan hükümeti bir önceki muhafazakar hükümetin bıraktığı borcun tahmin edilenden çok daha fazla olduğu açıklamasını yapınca krizin ilk tohumları atılmış oldu. Yunanistan kamu maliyesi sağlam olmamasına rağmen Euro ülkesi olmasından dolayı uzun süre düşük faizlerde borç alabilmenin keyfini yaşadı. Fakat 2008 global kriziyle borç bulmanın daha zor hale gelmesi ve 2009’da yeni Yunanistan hükümetinin borçlarının tahmin edilenden çok daha yüksek olduğunu açıklaması krizi tetikledi. Sonraki süreç ise kurtarma programları ve not indirimleriyle dolu bugüne kadar uzanan bir dönem. Domino taşlarının ardarda yıkılması gibi, diğer Euro ülkeleri de benzer faktörlerden dolayı krizin ortasında buldu kendini.
Peki, şu anki süreç? Kriz ne boyuta ulaştı sizce?
İspanya ve İtalya gibi AB büyümesine büyük katkıda bulunan ülkeler borçlanma maliyetleri karşılanamaz seviyelere geliyor. Eğer faizler bu seviyelerde devam ederse bu ülkeler sattıkları tahvilleri geri alamayacak ve yardıma ihtiyaç duyacak. Portföylerinde büyük miktarda bu ülke tahvillerini bulunduran AB geneline yayılmış banka ve kurumlar da zor duruma düşecek.
Kısacası ülkeler bankaları zor duruma sokuyor, zor durumda olan bankalar da tahvil alamıyor ve bu da faizlerin yükselmesine neden oluyor. İspanya faizleri rekor yüksek seviyelerde, İtalya faizleri de yeni rekor yüksek seviyelere doğru çıkıyor.
Peki çözüm ne olacak? Bizi neler bekliyor?
Çözümün iki ayaklı olabileceğine inanıyoruz. İlk adım Almanya’nın da direttiği parasal birliğin yanında Euro ülkelerin maliyelerinin de ortak bir merkeze bağlanması. Yani mali birliğin de kurulması ve ülkelerin kamu finansmanın ortak bir merkezden denetlenmesi. Böylesi bir çözüm ahlaki tehlikenin önüne geçerek ülkelerin karşılayabileceklerinden daha fazla borça girmelerine engel olabilir. Fakat aralarında Fransa’nın da bulunduğu bazı ülkeler mali egemenliğinden vaz geçmeye yanaşmıyor.
Çözümün ikinci ayağı ise zor durumdaki bankalara ECB’nin ucuz kredi yoluyla destek vermeye devam etmesi. Veya teminat kurallarında gevşemeye de gidebilir ECB önümüzdeki süreçte. Bu faiz oranlarının da aşağı gelmesine yardımcı olacak ve sorunlu ülkelerin daha düşük maliyetle borçlanmalarını sağlayacaktır.
Özellikle ilk ayağın gerçekleştirilmesi yıllar alabilir. Yani kısa vadede AB’ye derin nefes aldıracak bir çözüm şimdilik göremiyorum. Fakat yine de bahsettiğim bu iki adım yönünde ilerleme kaydedilmesi de piyasayı memnun edebilir ve borçlu ülke ve bankaların üzerindeki baskıyı hafifletebilir.
Bu çözüm gerçekleştirilebilir mi?
Çözümün gerçeğe dönüştürülmesinin tek yolu Fransa blokunun mali egemenlik devretmeye yanaşması. Şimdilik buna karşı olduklarını biliyoruz. Almanya ve kuzey ülkeleri diretmeye devam ederken Fransa bloku direnmeye devam ediyor. Bu süreçin çıkmaza girmesi ise bazı ülkelerin Euro’dan çıkmalarına neden olabilecek bir yolun kapısını açıyor.
Finlandiya ile ilgili haberleri de takip ediyoruz. Çözüm bulunmaması veya bu yolda adımalar atılmaması durumunda Euro’dan çıkmak isteyecek ilk ülkelerden biri Finlandiya. Tabi ki Yunanistan’ın çıkma ihtimali de çok yüksek. İstenen yardımlar Yunanistan’a ulaşmazsa Yunanistan iflas ilan edip, Euro’dan çıkabilir.
Son olarak, uzun vadede ne olacak peki?
Kısacası Avrupa açısından bir kaos ortamı ufukta gibi gözüküyor. Ama tabiki herşeyiyle pesimist yaklaşmamak gerek.
Artık Avrupa birleşik şekilde mi ayrışık şekilde mi bu krizi atlatacak bilinmez. Ama radikal değişikliklerin olacağı kesin. Bu gibi kaoslar aslında birer fırsattır ve değerlendirilmesi gerekir. Her kaos un arkasından da durgunluk ve toparlanma süreçleri gelecektir. Makroekonominin, daha da doğrusu kapitalist ekonominin temeli bu gibi döngülerden ibarettir.